İstiklal Marşı Şairi
1873 yılında İstanbul'da doğdu. Bir medrese hocası
olan babası doğumuna ebced hesabıyla tarih düşerek ona "Rağıyf" adını vermiş,
ancak bu yapay kelime anlaşılmadığı için çevresi onu "Âkif" diye çağırmıştır.
Babası Arnavutluk'un Şuşise köyündendir, annesi ise aslen Buharalı'dır. Mehmed
Âkif ilköğrenimine Fatih'te Emir Buharî mahalle mektebinde başladı.Maarif
Nezareti'ne bağlı iptidaîyi ve Fatih Merkez Rüştiyesi'ni bitirdi.Bunun yanı sıra
Arapça ve İslami bilgiler alanında babası tarafından yetiştirildi. Rüştiye'de
"hürriyetçi" öğretmenlerinden etkilendi. Fatih Camii'nde İran edebiyatının
klasik yapıtlarını okutan Esad Dede'nin derslerini izledi. Türkçe, Arapça,
Farsça, ve Fransızca bilgisiyle çevresindekilerin dikkati çekti. Mekteb-i
Mülkiye'nin idadi (lise) bölümünde okurken şiirle uğraştı. Edebiyat hocası
İsmail Safa'nın izinden giderek yazdığı mesnevileri şair Hersekli Arif Hikmet
Bey övgüyle karşıladı.Babasının ölümü ve evlerinin yanması üzerine mezunlarına
memuriyet verilen bir yüksek okul seçmek zorunda kaldı. 1889'da girdiği Mülkiye
Baytar Mektebi'ni 1893'te birincilikle bitirdi. Ziraat Nezareti emrinde geçen
yirmi yıllık memuriyeti sırasında veteriner olarak dolaştığı Rumeli, Anadolu ve
Arabistan'da köylülerle yakın ilişkiler kurma imkanı buldu. İlk şiirlerini
Resimli Gazete'de yayımladı.1906'da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907'de Çiftçilik
Makinist Mektebi'nde hocalık etti. 1908'de Dârülfünûn Edebiyat-ı Umûmiye
müderrisliğine tayin edildi. İlk şiirlerinin yayımlanmasını izleyen on yıl
boyunca hiçbir şey yayınlamadı.1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte Eşref
Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve sonra Sebilürreşad dergilerinde sürekli
yazılar ve şiirler yazmaya başladı.1913'te Mısır'a iki aylık bir gezi yaptı.
Dönüşte Medine'ye uğradı. Bu gezilerde İslam ülkelerinin maddi donatım ve
düşünce düzeyi bakımından Batı karşısındaki zayıflıkları konusundaki görüşleri
pekişti. Aynı yılın sonlarında Umur-u Baytariye müdür muavini iken memuriyetten
istifa etti. Bununla birlikte Halkalı Ziraat Mektebi'nde kitabet ve
Darülfunun’da edebiyat dersleri vermeye devam etti.
Teşkilat-ı Mahsusa ve Milli Mücadele’de
İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiyse de cemiyetin
bütün emirlerine değil, sadece olumlu bulduğu emirlerine uyacağına dair and
içti. I.Dünya Savaşı sırasında istihbat teşkilatı Teşkilât-ı Mahsusa tarafından
Berlin'e gönderildi. Burada Almanlar'ın eline esir düşmüş Müslümanlar için
kurulan kampta incelemeler yaptı. Çanakkale Savaşı'nın akışını Berlin'e ulaşan
haberlerden izledi. Batı’nın gelişme düzeyi onu derinden etkiledi. Yine
Teşkilât-ı Mahsusa'nın bir görevlisi olarak çöl yoluyla Necid'e ve savaşın son
yılında Lübnan'a gitti. Dönüşünde yeni kurulan Dâr-ül -Hikmetül İslâmiye adlı
kuruluşun başkâtipliğine getirildi. Savaş sonrasında Anadolu'da başlayan direniş
hareketini desteklemek üzere Balıkesir'de etkili bir konuşma yaptı. Bunun
üzerine 1920'de Dâr-ül Hikmet'deki görevinden alındı. İstanbul Hükümeti
Anadolu'daki direnişçileri yasa dışı ilan edince Sebillürreşad dergisi
Kastamonu'da yayımlanmaya başladı ve Mehmed Âkif bu vilayette Milli Mücadele
hareketine katkısını hızlandıran çalışmalarını sürdürdü. Nasrullah Camii'nde
verdiği hutbelerden biri Diyarbakır'da çoğaltılarak bütün ülkeye dağıtıldı.
Burdur mebusu sıfatıyla TBMM'ye seçildi.
İstiklal Marşı
Meclis'in bir İstiklâl Marşı güftesi için açtığı
yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif
vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart'ta
birinci TBMM tarafından kabul edildi.Mısır’a Gidiş Sakarya zaferinden sonra
kışları Mısır'da geçiren Mehmed Âkif, daha sonra sürekli olarak Mısır'da
yaşamaya karar verdi. 1926'dan başlayarak Camiü'l-Mısriyye'de Türk dili ve
edebiyatı müderrisliği yaptı. Bu gönüllü sürgün hayatı sırasında siroz
hastalığına yakalandı ve hava değişimi için 1935'te Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya
birer gezi yaptı. Yurdunda ölmek isteği ile Türkiye'ye döndü ve 27 Aralık
1936'da İstanbul'da öldü.
Dil Anlayışı Konuşma diline yaslandığı için kolayca
yazılıvermiş izlenimi veren şiirleri biçime ilişkin titiz bir tutumun
örnekleridir. Hem aruzdan doğan bağların üstesinden gelmiş, hem de şiirin
bütününü kapsayan bir iç musiki düzenini gözetmiştir. Dilde sadeleştirmeden yana
olan tutumunu her şiirinde ortaya koymuştur.Mehmed Âkif nazım diline bu dilin
tabii yapısını bozmadan elverişli olduğu gelişmeyi kazandırmış ve aruz veznini
yumuşatmıştır. Bu aynı zamanda Türkçe'nin şiir söylemedeki imkanlarının ne
ölçüde geniş olduğunu göstermesi demektir. Mehmed Âkif dilin toplumsal kimliğini
öne çıkarmış,üslupta özgünlük ve kişiselliğe ulaşmıştır.Yenilikçi bir şair
olarak, yaşadığı dönemde görülen ölçüsüz yenilik eğiliminin bozucu etkilerine,
ölçüsü işleviyle bağlantılı bir şiir kurmak suretiyle sınır çekmeye çalışmıştır.
ESERLERİ Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın
Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Âsım, Gölgeler.
0 Yorumlar