F
Fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp.
İnsanın kusur ve eksiği, ahlâkî yönü varlıkla belirlenemez. Bu bakımdan yoksul
olması, geçimini sağlamakta güçlük çekmesi utanılacak bir durum değildir. Asıl
utanılacak durum ve davranış, gücü varken tembellik edip çalışmamak ve yoksul
düşmektir.
Fare (sıçan) deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna (kıçına) kabak bağlamış.
1. Yapamayacağı kadar ağır bir iş varken başka bir iş daha yüklenmek son derece
sakıncalıdır. İnsan önce kendi işini yapıp düzlüğe çıkmalı, daha sonra
başkalarının yükünü omuzlamayı düşünmelidir. 2. Kendisi sığıntı durumunda iken
yanına bir kişi daha almak yanlış ve tutarsız bir davranıştır.
Faydasız baş mezara yaraşır.
Mademki yaşıyor, o hâlde bir işe yaramalıdır insan. Ne kendisine, ne de
etrafına bir yararı, bir kârı dokunmayan ve ona buna yük olan kişinin yaşaması
ile ölmesi arasında bir fark yoktur.
Fazla (artık) mal göz çıkarmaz.
O an için ihtiyaç duyulmayan mal, ne kadar ve ne türden olursa olsun elden
çıkarılmamalıdır. Hiç umulmadık bir günde ona gerek duyulabilir. Ayrıca malın
çok olmasının kimseye bir zararı da yoktur.
Fırsat her vakit ele geçmez.
Ele geçirilen imkân veya durumdan en iyi biçimde yararlanmak gereklidir. Çünkü
insanın karşısına çok seyrek çıkar.
Fukaranın tavuğu tek tek yumurtlar.
Yoksulun şansı hemen hemen hiç gülmez. Onun eline geçen imkânlar da öyle çok
değildir. İmkânları sınırlıdır; bunun için, hangi işe el atarsa atsın, zengin
gibi kazanamaz. Umduğundan fazla kazandığı görülmemiştir.
G
Gafile kelâm, nafile kelâm.
Çevresindeki gerçekleri görmeyen, sezmeyen, bilgisiz, dalgın kimseye ne
söylense kâr etmez. O, bildiği gibi hareket eder. Dolayısıyla ona söylenecek
her söz boşa gider.
Gammaz olmasa tilki pazarda gezer.
Gizli-saklı, kanunsuz yollarla çıkar sağlamayı iş edinen kimseleri, söz getirip
götüren kimselerin varlığı korkutur. Dolayısıyla bunlar yakayı ele
vereceklerinden çekinerek, herkesin içinde öyle uluorta dolaşamazlar.
Garip kuşun yuvasını Allah yapar.
Kimsesiz, zavallı, yoksul ve güçsüz kişiye yüce Allah yardım eder. Hiç
ummadıkları bir yerden kendilerine yardım eli uzanır ve darda kalmazlar. Yüce
Allah onları korur, gözetir ve mal sahibi yapar.
Gâvurun ekmeğini yiyen, gâvurun kılıcını çalar.
Kişi geçimini kimden sağlıyorsa, kimin hizmetinde ise, ne kadar merhametsiz ve
acımasız olursa olsun, ne kadar fikirleri uyuşmazsa uyuşmasın onun yanında
olur; onun istediklerini yerine getirir
Gelene git denilmez.
1. Kendiliğinden gelen güzel bir şeyi, faydayı geri çevirmek doğru olan ve
yakışık alan bir şey değildir. 2. Gelenek ve göreneklerimize göre,
kendiliğinden gelen konuğu kabul etmeyip geri çevirmek doğru bir davranış
olmaz.
Gelen gidene rahmet okutur (Gelen gideni aratır).
Bir işe veya göreve sonradan gelen, orada daha önce çalışandan daha başarısız
ve geçimsiz olabilir. Dolayısıyla beğenmediğimiz o eskiyi bize aratır ve “keşke
o gitmeseydi, o çok iyiydi” dedirttiği olur.
Gemisini kurtaran kaptan.
Tehlikeli, güç bir duruma düşüp de ortalık iyice karışınca kimileri kendi
başlarının çaresine bakarlar. Bunlar ne yapıp yapıp kurtulur ve iyi sonuca
ulaşırlar.
Gençliğin kıymeti ihtiyarlıkta bilinir (anlaşılır).
İnsanın gençliği göz açıp kapayıncaya kadardır. Ne olup bittiği pek
anlaşılamadan geçip gider. İnsan ihtiyarlayınca şöyle düşünür, yapılacak pek
çok şeyin varolduğunu fark eder. Ancak iş işten de geçmiştir. Çünkü bunları yapacak
ne gücü ne de zamanı vardır. İşte o an, gençliğin ve gençlik günlerinin ne
denli kıymetli olduğunu anlar.
Gençlikte para kazan (taş taşı), kocalıkta kur kazan (ye aşı).
Gençlik, insanın en verimli çağıdır. Güç ve enerji doludur. İnsan işte bu
dönemde çalışıp para biriktirmeli, mal-mülk sahibi olmalıdır. Çünkü
ihtiyarlayıp gücünü yitirdiği, çalışamadığı dönemde ona ihtiyaç duyacaktır.
Elinde olduğu için de rahat yaşayacak ve sıkıntı çekmeden gün geçirecektir.
Gidilmeyen yer senin değildir (olmaz).
Ulaşıp yanına varamadığımız, kendisinden yararlanamadığımız yer bizim olsa ne
olur? Bizim dediğimiz yer, elimizde bizzat tutup kendisinden yararlandığımız
yer olmalıdır.
Gidip de gelmemek, gelip de görmemek (bulmamak) var.
Bulunduğu yerden uzaklara gidecek kimsenin geri dönmemesi, döndüğünde de
bıraktıklarını bulamaması mümkündür. Bu sebeple yola çıkacak kişi bunu
düşünmeli ve yakınları ile helâllaşmalıdır.
Göğe direk, denize kapak olmaz.
Öyle işler vardır ki, insanın gücünü ve imkânlarını aşar; gerçekleştirilmesi
mümkün değildir. Dolayısıyla bu tür işlerle uğraşmak, bu yolda hayallere
kapılmak boşunadır.
Gönlün yazı var, kışı var.
Hayat inişli çıkışlıdır. Hayatın bu durumu insanı etkiler. Dolayısıyla insanın
bir günü diğerine uymaz. İnsan bazen iyimser, neşeli, umutlu ve mutluluk
doludur; bazen de kötümser, üzgün, neşesiz, mutsuz ve bezgindir.
Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz.
Gönül; sevgi, istek, düşünüş, anma ve hatır gibi kalpte var sayılan duygu
kaynağıdır. Bu kaynak insanı yeterince nazik ve içli kılar. Dolayısıyla kaba ve
sert hareketler karşısında fazla dayanamaz, çabucak incinip kırılır ve gücenir.
Kırılan bir gönlü kolay kolay onarmak ve eski hâline getirmek de oldukça
güçtür. Öyleyse etrafımızdaki insanlarla olan ilişkilerimizde dikkatli olmalı,
gönül kırmaktan kaçınmalıyız.
Gönülden gönüle (kalpten kalbe) yol vardır. (Kalp kalbe karşıdır).
İnsanları bir araya getiren huy, zevk, alışkanlık, fikir ve inanç birliğidir.
Dolayısıyla bu insanların gönüllerinde de bir duygu birliği vardır. Biri öteki
için ne düşünüyor ve ne hissediyorsa, ötekide beriki için benzer şeyi düşünür
ve hisseder.
Gönül ferman dinlemez.
Ne denli engel, ne denli yasak konursa konsun gönül sevdiğinden asla vazgeçmez.
Çünkü insanın gönlüne söz geçirmesi oldukça zordur.
Gönülsüz namaz göğe (göklere) ağmaz (Gönülsüz davara giden köpekten hayır
gelmez).
İçten gelen bir istekle kılınmayan namazın kabul olunacağı her zaman şüphe
götürür. Benzer şekilde içten gelen bir heves ve şevkle yapılmayan işten de
hayır gelmez. İnsanlara zor kullanarak yaptırılan işlerden verim alınamaz.
Verim ancak sevilerek, zevk alınarak yapılan, işlerden umulabilinir.
Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır, ya baş.
İstenmeden, zorla yenen yemek insana nasıl dokunup zarar verirse (sindirim
sistemini bozma, bulantı ve kusma yapma), zorla ve istenmeden yapılan iş de
benzer bir şekilde kötü ve hayırsız bir sonuç verir.
Gön yufka yerinden delinir. (İp inceldiği yerden kopar).
Hemen her iş, olay, durum ve konunun zayıf ve çürük bir yanı vardır. Bu yanın
bilinmesi, dayanma ya da çökmede oldukça önemlidir. Düşman bu zayıf noktayı
bulup yararlanmasını bilirse yenilgiyi kolay tattırır. Benzer şekilde bir zayıf
noktasını bulup sağlamlaştıranlar, düşmanlarının zafer yolunu kapatmış ve
güçlerini artırmış olurlar.
Görenedir görene, köre nedir köre ne?
Bir şeye karşı takınılacak sağlıklı tavır, onu görmeye ve anlamını kavramaya
bağlıdır. Görmesini bilmeyen, yeterli bir kavrayışa da ulaşamaz. Dolayısıyla
onun için hiçbir şeyin anlamı olamaz.
Gören gözün hakkı vardır.
Kendisinden faydalanılan, elde de yeterince bulunan, başkalarında bulunmayan
yiyecek ya da imrenilecek bir şeyden gören kimselere de mümkünse vermek
gerekir. Çünkü göz görünce gönülde o şeyi arzu eder.
Görünen köy kılavuz istemez.
Apaçık ortaya çıkan belli gerçekler karşısında duraksamak, ayrıcı bir açıklama
yapmaya kalkışmak yersizdir.
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur.
Ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır. Çünkü insan, sevdiği
kimseyle sıkça görüşüp sevgisini ve muhabbetini tazeleme imkânı bulamaz.
Dolayısıyla ilgi bağı kopar, yavaş yavaş da o kimseyi unutur.
Göz görmeyince gönül katlanır.
Yakınımızda bulunmayanların özlemine, acısına daha kolay dayanabiliriz. Çünkü
bizden uzakta yaşayan sevdiğimiz bir kimseyle istesek de ilgilenemeyiz.
Dolayısıyla görüşmekten umudumuzu keser ve ayrılığa katlanırız. Ama yakınımızda
bulunan ve her gün gördüğümüz kimseyle ilgilenmeden edemeyiz. Onun her zaman
gördüğümüz acısına da tahammül edip katlanmamız oldukça güçtür.
Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulamaz.
Gözü bir türlü doymayan, sürekli çıkarını düşünen, onun peşinde koşan ve bu
uğurda her türlü işe kalkışan kimse, yakasını tehlikelerden kurtaramaz; başına
türlü belâlar gelir.
Gülme komşuna, gelir başına.
Birinin başına gelen kötü bir durum, gün olur senin de başına gelir. Başına
gelen felâkete başkalarının gülmesi seni nasıl incitirse, senin başkalarının
kötü hâline gülmen de onları incitir. O hâlde birilerinin başına gelen kötü
durumdan ötürü, onlarla sakın alay etme.
Gülü seven dikenine katlanır.
Seven kişi, sevdiği kimse veya sevdiği iş yüzünden başına gelecek sıkıntılara
ses çıkarmadan katlanır. Bilir ki, sevdiğini elde etmek için birçok güçlüğe
göğüs germek, fedakârlıkta bulunmak zorundadır.
Gün doğmadan neler doğar.
Yüce Allah`tan başka kimse yarının ne getireceğini bilemez. Yarın birçok
değişikliklere gebedir. Beklenmedik bir sırada umut verici durumlarla da
karşılaşma imkânı vardır.
Güneş balçıkla sıvanmaz.
Açıkça meydana çıkmış, hemen herkesin bildiği gerçeği inkâr etmek, gizlemeye
çalışmak, yalan dolanla değiştirmeye yeltenmek mümkün değildir. Buna güç
yetirecek insan yoktur.
Güneş girmeyen eve doktor girer.
Güneşin insan sağlığı açısından önemi tartışma götürmez. Güneşin girmediği
yerlerde mikropların daha çabuk çoğaldığı, güneş yüzü görmeyen insanların da
daha çabuk soluklaştığı bilinen gerçeklerdendir. Güneş birçok hastalığa iyi
gelirken, sağlığın da baş koruyuculuğunu yapar. Görülüyor ki güneşli evde
hastalık olmaz.
Güvenme dostuna, saman doldurur postuna.
Dost sandığı birtakım kimseler, çıkarları söz konusu olduğunda sana kolaylıkla
kötülük edebilirler. Üstelik bunu, senin onlara duyduğun güvenden yararlanarak
yaparlar. Bu bakımdan herkesi dost sanma ve onlara inanma.
Güvenme varlığa, düşersin darlığa.
Varlık gelip geçicidir. Kimde ne zaman, ne kadar duracağı belli olmaz. Bu
bakımdan insan varlığına, zenginliğine güven duyarak öyle olur olmaz işlere
kalkışmamalı; har vurup harman savurmamalı, tutumlu davranmalıdır. Gelecekte
işlerinin kötüye gitmeyeceğini, yoksul düşmeyeceğini, darda kalmayacağını kim
söyleyebilir?
Güzün gelişi yazdan bellidir.
Başlangıç ve gidişat bir işin nasıl sonuçlanacağı konusunda aşağı yukarı bir
fikir verir. İyi başlamayan, sürekli aksayan, aksiliklerden bir türlü
kurtulamayan işin olumlu sonuçlanacağı pek düşünülemez.
H
Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke`ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye.
Bir işte asıl olan iyi niyet, samimiyet ve içtenliktir. Bunlar olmadan bir işi
görünüşte ve şeklen yapmakla o iş gerçekten yapılmış olmaz. Böyle yapılırsa gerçekten
iyi sonuç alınıp amaca ulaşılamaz.
Haddini bilmeyene bildirirler.
Hemen herkesin toplumda belli bir konumu, sınırı ve yetkisi vardır. Bulunduğu
durumu söz ve davranışlarıyla aşanlar sert bir karşılık görürler,
cezalandırılırlar, yola getirilirler.
Hak deyince akan sular durur.
Bir meselenin çözümünde, bir anlaşmazlıkta adaletli ve tarafsızca davranılır,
doğru yol tutulur, hakkaniyet gözetilirse hiç kimse bir şey söyleyemez, herkes
verilen kararı kabul eder.
Hak gelince, batıl gider.
Kur`anıkerim`deki “Hak geldi, bâtıl zâil oldu” âyetinden yola çıkılarak
oluşturulan bu atasözünde, “Hak”, Yüce Allah`ın emri, hükmü anlamındadır;
“bâtıl” ise doğru ve gerçeğin karşıtıdır. Dolayısıyla bir anlaşmazlık sırasında
doğrudan ve gerçekten yana olunur, insaflı ve adaletli hüküm verilirse, doğru
ve gerçeğin karşısında olan zalimler çekip gitmek zorunda kalırlar.
Hak yerde kalmaz.
Gerçek, doğru, adalet, insaf ve haklı kazanç hiçbir şekilde yok edilemez.
Kişinin hakkı olan şey ya bu dünyada, ya da öbür dünyada kendisine verilir.
Hakkı hor görenler, çiğnemeye kalkışanlar, inkâr edenler büyük bir aldanış
içindedirler.
Hak yerini bulur.
Haksızlık er veya geç ortaya çıkar, bunun da hesabı kuşkusuz sorulur. Suçlunun
cezalandırılması, hakkıyla hakkının verilmesi bu dünyada veya öbür dünyada
mutlaka gerçekleşir.
Hamala semeri yük değildir (olmaz).
İnsana kendi işi ağır gelmez. Çünkü üstlendiği iş ve sorumluluk yaşadığı
hayatın tabiî bir sonucudur.
Hamama giren terler.
Bir işe girişen kimse, o işin güçlüklerini, sıkıntılarını ve masraflarını göze
almalıdır. Çünkü bu işin durumunu, sorumluluğunu kendi isteğiyle kabul
etmiştir.
Haramın temeli olmaz (Haramdan şifa olmaz).
Yüce Yaratıcı`nın yasak ettiği yollardan, emeksiz ve haksız olarak bir şeye el
atıp sahip olmak haramdır. Bu çeşit kazanç insana ne tat verir, ne de yarar
getirir. Kişi o şeyden gereği gibi faydalanamaz, geldiği gibi çabuk gider,
hayrını
göremez.
Harman dövmek keçinin işi değil.
Hemen her işin bir yapılma biçimi ve ustası vardır. Ağır, önemi büyük işleri öyle
herkes yapamaz. Hele bu işler acemi kimselere hiç bırakılamaz. Bu tür işlerden
iyi sonuç almak isteyenler, işlerini mutlaka ehline vermelidirler.
Hastalık sağlık bizim (insan) için.
Sağlıklı bir insan organizmasında birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla
fizyolojik görevlerin aksaması, dolayısıyla sağlığın bozulması son derece
tabiîdir. Bu sebeple, hasta olmamak için önceden tedbir almalı, her halükârda
hastalığa yakalanırsa da bunu büyütmemeli insan.
Hatasız kul olmaz.
Hiçbir insan tam değildir. Her insan bilerek ya da bilmeyerek yanılıp
yanlışlığa düşebilir, suç işleyebilir, günaha girebilir. Kusurları bakımından
insanlara fazla yüklenmek doğru değildir. Önemli olan insanların hatalarını
yüzüne vurmak değil, hatalarını azaltmada onlara yardımcı olmaktır.
Hay`dan gelen, Hu`ya gider (Selden gelen, suya gider).
Sözün gerçek anlamında “Hay” ve “Hû” Allah demektir. Yani Allah`tan gelen, yine
Allah`a gider anlamındadır bu söz. Ancak halk arasında mecazî bir anlam
kazanmıştır. Kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar. Elde kalıcı
olanlar, emek sarf edip alın teri dökerek kazanılan şeylerdir.
Hayır dile komşuna, hayır gele başına.
Kim başkaları için iyi niyet besler, iyilik diler, hayır isterse, başkaları da
onun için aynı şeyleri düşünür. Kural o ki, iyilik ve kötülük karşılıklıdır.
İyilik isteyen iyilik bulur, kötülük isteyen de kötülük.
Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar söyleşe söyleşe ( konuşa konuşa) anlaşır.
İnsanlar konuşarak birbirlerini daha iyi anlarlar. Çünkü konuşma, anlaşma yollarının
başında gelir. İnsanlar duygu ve düşüncelerini konuşarak karşı tarafa
aktarırlar, tartışırlar ve birbirlerini tanımaya çalışırlar.
Hayvan yularından, insan ikrarından tutulur.
Yular, bir hayvanın idare edilmesinde oldukça önemlidir. Bir yere döndürülmesi,
çekilip götürülmesi, bir yere bağlanıp tutulması yular vasıtasıyla olur. Bir
insanı ise sözü (ikrarı) bağlar. Verdiği sözden dönen kimse, itibarını da
yitirmiş sayılır. İhbarını düşünen kimse sözünden caymaz. Eğer cayarsa, bu
kendisine hatırlatılır; sözünün istikametine yönelmesi istenir.
Hayvanı yardan düşüren bir tutam ottur.
Bk. “Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.”
Hekimden sorma, çekenden sor.
Bir hastanın ne çektiğini, hekim değil hasta bilir. Çünkü ateş düştüğü yeri
yakar. Bunun gibi bir derde düşenin, bir felâkete uğrayanın, sıkıntılar içinde
kıvrananın çektiği çileyi, ancak kendisi bilir, çare sunan, çözüm yolu
gösterenler değil.
Hekimsiz, hâkimsiz yerde oturma.
Sağlığımızı yitirdiğimiz, hastalandığımız zaman kapısını çalacağımız tek kişi
hekimdir. Haksızlığa uğradığımız, can ve mal emniyetini kaybettiğimiz yerde
başvuracağımız kişi de hâkimdir. Bu önemli iki kişinin bulanmadığı yerde
oturmak son derece sakıncalıdır.
Her ağacın meyvesi olmaz.
Etrafımızda yaşayan insanların dış görünüşlerine bakarak onlardan bir verim
beklenmemelidir. Dıştan bize verimli gibi görünen nice insanın yararsız olduğu,
onlardan bir fayda gelmediği çok görülmüştür.
Her ağaçtan kaşık olmaz.
Kimi nesne, iş ya da durumun kendine has bir özelliği vardır. Bu bakımdan
özelliği bulunan bir şey için herhangi bir malzeme, madde veya kimse
kullanılamaz. Görünüşe aldanmamalı, uygun olan seçilmelidir.
Her çok azdan olur.
Çoğun temelinde az yatar. Önce az olanlar, birike birike çoğu meydana
getirmiştir. Bu bakımdan azlar önemsiz görülüp atılmamalı, aksine sabırla bir
arada tutulup biriktirilmelidir.
Her damardan kan alınmaz.
İnsanların yapıları birbirine uymaz. Kimi iyi, kimi kötü huyludur. Kimi
yardımsever, kimi bencildir. Bu sebeple herkesten yardım istenmez, istense de yardım
gelmez. Şu hâlde insan kimden yardım isteyeceğini belirlerken dikkatli olmalı,
her önüne gelenden yardım istememelidir.
Her deliğe elini sokma, ya yılan çıkar ya çıyan.
Hiç kimse içyüzünü iyi bilmediği, yeterince incelemediği, hakkında bilgi sahibi
olmadığı, denemediği bir işi yapmaya kalkışmamalıdır. Yoksa kendini tehlikeye,
altından kalkamayacağı zararlı sonuçlara atmış olabilir.
Her Firavun`un bir Musa`sı olur.
Her zalimden toplumu kurtaracak, zalime yaptıklarının hesabını soracak bir
kurtarıcı mutlaka çıkacaktır.
Her horoz kendi çöplüğünde öter.
Herkes ancak kendi çevresinde bir değer taşır, kuvvet bulur ve sözünü
geçirebilir. Çünkü asıl yeri orasıdır, bağlıları çevresindedir, orada güvence
altındadır, orada rahat etmektedir.
Her inişin bir yokuşu vardır.
Hayatın akışında hiçbir durum olduğu gibi kalmaz. Olumlu, olumsuzu, iyi,
kötüyü, yükselme, alçalmayı; başarı, başarısızlığı kovalar. Bunun tersi de
kaçınılmazdır. Bu bakımdan işleri bozulan, başarısızlığa uğrayan kimse
üzülmemeli; kötü durumunun devamlı olmadığını bilmeli, umut var olmalıdır.¡
Her işin başı sağlık.
İnsanın yapacağı her şey vücut sağlığına bağlıdır. Sağlıklı olmayan kimse
hiçbir iş yapamaz. Bir iş yapamayan, başarılı olamayan kimse de yaşadığı
hayattan bir tat almaz; mutlu olamaz.
Her kaşığın kısmeti bir olmaz.
Her insanın talihi, kaderi bir değildir. Bu bakımdan kazançlarının farklı
olması da doğaldır. Bir işte kişiler aynı çabayı gösterseler, aynı emeği
verseler de biri diğerinden daha az kazanır. Çünkü kısmeti o kadardır.
Herkes bildiğini okur.
İnsanlar çoklukla kendi akıllarını beğenirler. Dolayısıyla başkaları ne derse
desin, onların düşüncelerine uymaktansa kendi düşüncelerine göre iş yapmayı
daha uygun bulurlar.
Herkesin arşınına göre bez vermezler.
Genel kurallar herkesin istek ve ihtiyacına göre bozulamaz. Dolayısıyla bir
durumun ölçülerimize göre gerçekleşmesini beklemek doğru değildir. İstenen
ölçüde değil, gerektiği oranda yarar sağlanacağı bilinmeli.
Herkesin ettiği yoluna gelir.
Bir kimse başkasına nasıl davranıyorsa, başkaları da ona öylece karşılık
verirler. İyilik eden iyilik, kötülük eden de kötülük görür.
Herkesin tenceresi kapalı kaynar.
Kimsenin durumu, içinde bulunduğu yaşayış şartları başkalarınca gereği gibi
bilinemez.
Herkesin yorulduğu yere han yapılmaz.
Bir yerde, bir düzende herkesin uymak zorunda olduğu genel kurallar vardır.
Bunlar kişinin dileği doğrultusunda değiştirilemez.
Herkes kaşık yapar ama sapını ortaya getiremez.
Herkes bir iş yapar ama istenildiği kadar güzel ve kusursuz biçimde yapıp da
ortaya çıkaramaz. Bunu becerenlerin sayısı da bir hayli azdır.
Herkes ne ederse kendine eder.
Kişi çevresine nasıl davranırsa, çevresi de ona benzer şekilde davranır. İyilik
eden iyilikle, kötülük eden kötülükle karşılaşır. Kişi, muhatap olduğu davranışların
sorumlusudur.
Her koyun kendi bacağından asılır.
Herkes kendi davranışlarından sorumludur. Herkes kendi hatasının cezasını kendi
çeker. Hiç kimse başkasının yaptığı bir hatadan ötürü hesap vermez.
Her kuşun eti yenmez.
1. Herkes zorbalığa boyun eğmez. Bu zorbalığa karşı gelecekler de vardır.
Öyleleri çıkar ki, seni alt eder, pişman bile olursun. 2. Kimi işlerin altından
kalkmamız mümkündür. Ama öyle işler de vardır ki, asla başaramayacağımız
işlerdir. Öyle görünüşe aldanıp da o işin altına girmeyelim. Yoksa hiç
ummadığımız bir zarar görebiliriz.
Her şeyin bir vakti var, horoz bile vaktinde öter.
Bir işten olumlu sonuç bekleniyorsa zamanında yapılmalıdır. Çünkü gerekli
şartlar ve elverişli ortam o zamandadır. Bu bakımdan bir işi zamanından evvel
yapmaya kalkışmak ne kadar zararlıysa, sonraya bırakmak da o kadar zararlıdır.
Bir işte acelecilik kadar, geç kalmışlık da başarısızlığa neden olur.
Her şeyin yenisi, dostun eskisi (makbuldür).
Sürekli kullanılan eşya yıpranır, eskir, gözden düşer, gittikçe de insana
sıkıntı verir, yenisini aratır. Ancak dostluk böyle değildir. Dostluk eskidikçe
güç ve değer kazanır. Çünkü birçok hatıralar birlikte yaşanmış, birlikte birçok
imtihandan geçilmiş, bağlar gittikçe sağlamlaşmıştır. Eski dostluk içten olduğu
için aranır, yeni dostluklar ise henüz gönüllerde kökleşmediği için pek makbul
değildir.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.
Herkesin kendine özgü bir çalışma yöntemi, bir iş yapma biçimi vardır. Çünkü
kişilikleri, bilgileri, yetenekleri, yöntemleri ve yolları birbirinden
farklıdır.
Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar.
Herkesin kendine göre yüksek bir emeli vardır. Hoşlandığı, sevdiği, kavuşmak
istediği bu emeli devamlı gönlünde taşır, onun özlemiyle yaşar.
0 Yorumlar